Sınırlar kendimizi, kim olduğumuzu ve kim olmadığımızı belirler. Sınır, “ben”in nerede bittiğini ve bir başkasının nerede başladığını görmemizi sağlar. Neye sahip olduğumuzu ve nelerden sorumlu olduğumuzu bilmek bizi özgürleştirir. Mülkiyetimizin nerede başlayıp bittiğini bilmek; istediğimizi yapmakta ve hayatımızın sorumluluğunu üzerimize almak konusunda pek çok seçenek sunar.
Sınırlar nelerden sorumlu olduğumuzu göstermenin yanı sıra, nelerin mülkümüzde olmadığını ve nelerden sorumlu olmadığımızı da tanımamızı sağlar. Örneğin; insanların kendi sorumluluklarının bilincinde olarak başkalarına yardım etmesi oldukça insani bir durumdur. Sevdiklerimizin ya da yardıma ihtiyaç duyan insanların yapamadıkları şeyleri gerçekleştirmeleri adına kendimizden ödün vererek, aynı zamanda başkalarına karşı da sorumluluğumuzu yerine getirmiş oluruz. Peki bunun sınırı nerededir?
Diğer yandan; hayatımızın kendi yükümüz olan belirli taraflarının sorumluluğunu da almamız gerekir. Bazen bu yükler; başkalarıyla ilgili aldığımız diğer sorumluluklarla büyük kayalar gibi gelebilir ve bizi ezebilirler. İnsanlar “kayalar” günlük yükleriymiş gibi davrandıklarında ve yardım almayı reddettiklerinde sorunlar ortaya çıkar. Böylece insanlar acı çeker, depresyon, anksiyete bozukluğu gibi psikolojik rahatsızlıklarla yüzleşirler. Sınır koymamız gerektiği zamanlar bir takım korkular hissedebiliriz. Özellikle terk edilme korkusu, dışlanma korkusu ve reddedilme korkusuyla karşımızdaki kişinin isteklerini ve ihtiyaçlarını hemen yerine getirme davranışında bulunuyor olabiliriz. Hem kabul görebilmek, hem de o kişiyle olan ilişkimizi tehlikeye atmamak için yaptığımız bu davranış kendimizden ödün vermemize neden olur. Yaşamımız boyunca bazı insanlara hayır demekte ve kırıldığımız noktaları karşıdaki kişiye ifade etmekte zorlanabiliriz. Herkesle iyi olmak, herkesle iyi geçinmek zorunda değiliz oysa .Yaşadığımız bu deneyimler, bize ilişkilerimizin bir sınıra ihtiyacı olduğunu hatırlatır.
Rahatsız olduğumuz durumları ifade edemediğimiz için yaşadığımız sıkıntıları içinize atmamıza yol açar ve psikolojik sağlığımız olumsuz yönde etkilenir. Yaşanılan bu sıkıntılar kimi insanda ani ve yersiz öfke patlamaları olarak ortaya çıkar. Kendimizi korumak ve sağlıklı bir iletişim sürdürebilmek için fiziksel, duygusal ve zihinsel sınırlara ihtiyacımız vardır. Burada en önemli olan şey sınır koymanın bir bencillik olarak algılanmamasıdır. Kişinin kendi iyilik halini devam ettirebilmesi ve sağlığını koruması için önemli bir davranıştır.
Acı çekmemek ve psikolojik sağlımızı korumak için, “ben” kavramının ne olduğunu, sorumlulukların sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini doğru olarak belirlemek çok önemlidir.
Bazı eğilimlerimiz ve korkularımız bizi sınırlar belirlemekten alıkoyar;
- Sevgiyi kaybetme veya terk edilme korkusu: Evet diyen ve sonra evet dediği için rahatsız olan insanlar, başkalarının sevgisini kaybetmekten korkarlar. Bu kendini başkalarına adayan insanlarda yoğun olarak görülen bir eğilimdir. Sevgi için verir, bunu alamayınca da kendilerini terk edilmiş hissederler.
- Başkalarının öfkesinden korkmak: Eski incinmiş duygular ve zayıf sınırlar yüzünden bazı insanlar, hiç kimsenin kendilerine kızmasına tahammül edemez.
- Yalnız kalma korkusu: Bazı insanlar, sevgi kazanacaklarını ve yalnızlıklarının sona ereceğini düşünerek başkalarına boyun eğerler.
- İçimizdeki “iyi insanı” kaybetme korkusu: Pek çok kişi hayır dediğinde başkalarının duygularını incitmekten korkar ve evet demek zorunda hissederler.
- Suçluluk duygusu: Pek çok kişi için vermek eyleminin nedeni suçluluk duygusudur. İçlerindeki bu duyguyu yenebilmek ve kendileri hakkında iyi şeyler hissedebilmek için yeteri kadar iyilik yapmaya çalışırlar.
- Geri ödeme: Bazı kişiler aldıkları şeylere eklenmiş bir de suçluluk mesajı bulur. Örneğin; anne babalar şöyle söyler; “Ben hiç senin kadar iyisine sahip olmadım.” Kendilerine verilenlerin tümünü geri ödemek için kendilerini yükümlülük altında hissederler.
- Kendini başkalarının kayıplarıyla gereğinden fazla özdeşleştirme:
Önemli olan; kendi sınırlarınız içinde özgürleşerek, korkularınızdan, kaygılarınızdan bağımsız olarak başkalarına yardım etmektir. Eğer yardım etme eylemi; sizi mutluluk ve neşeye götürmüyor tam tersine yorucu, sizi kendi ihtiyaçlarınızdan/önceliklerinizden uzaklaştıran, strese yol açan, rahatsız edici bir hal alıyorsa kendi sınırlarınızı belirlemeye ihtiyaç duyuyor olabilirsiniz. Bu durum gündelik yaşamınızı olumsuz etkiliyor ve yalnız başa çıkamıyorsanız yardım almayı düşünebilirsiniz.
Kaynak: ttps://www.psikoterapi.pro/makaleler
https://www.psikoaktif.com/